Kaygı (anksiyete) bozukluğu; algılanan ya da yaklaşma ihtimali olan tehdit ya da stres faktörlerine tepki olarak hafif, orta ya da şiddetli derece hissedilen, endişe, korku ya da sıkıntı duygusu olarak bilinir. Her insan okul stresi, sağlık sorunları, ailesel problemler ya da iş yerinde yaşadığı sorunlardan kaynaklı olarak zaman zaman yoğun bir kaygı duygusu yaşayabilir. Kaygı duyulurken gergin olmak, terlemek, titremek ve çarpıntı hissetmek vücudun verdiği doğal bir tepki olarak, yaygın anksiyete bozukluğu belirtisi olarak nitelendirilebilir.
Kaygı bozukluğu; hissedilen kaygı duygusunun aşırı derece ve devamlı şekilde hissedilerek, günlük yaşamı olumsuz şekilde etkileyen bir rahatsızlıktır. Anksiyete bozukluğu yaşayan kişileri kendilerinde kaygı hissi uyandıran durumlarda, bu durumları olduğundan çok daha kötü görerek korku hisseder ve panikler. Bu durum hemen kontrol altına alınmadığında her zaman başlarına kötü bir şey gelecek gibi hisseden bu kişiler, yoğun şekilde hissedilen bu duygu hiç geçmeyecek zannederler. Kaygı bozukluğu olan kişiler, kendilerinde bu hissi ve duyguyu uyandıran durumlardan çok uzaklara kaçmak ister. Hatta bu durumdan tamamen kaçabilmek için kendi hayatlarını kısıtlamayı ve yaşam kalitesini aşağı çekmeyi bile göze alabilirler.
Kaygı bozukluğu, kişinin duygularını kontrol etmeyi zorlaştırdığı için hayat konforunu ciddi derecede düşüren bir rahatsızlıktır. Örnek verilirse; Obsesif kompulsif bozukluğu olan bir kişi, temizlik takıntısı olmasından kaynaklı dışarıda herhangi bir yerde oturamaz ya da dışarıda bir yüzeyle temas ettiğinde ellerini tekrar tekrar yıkamak ister. Kedilere karşı fobisi olan kişiler ise kendi bulunan ortamlardan kaçınmak isterken, kendi gördüğünde kaygı ve panik bozukluğunu yoğun şekilde yaşayabilir.
Kaygı bozukluğu türleri şu şekilde sıralanabilir:
Anksiyetenin belirtilerine bakmak gerekirse, bu belirtiler başlıca şu şekilde sıralanabilir:
Kaygı bozukluğunun neden kaynaklandığı tam olarak bilinmediğinden, en yaygın kaygı bozukluğu sebepleri arasında travma oluşturan olayların ve genetik faktörlerin olduğunu ifade etmek mümkündür.
Buna bağlı olarak anksiyetenin nedenleri ise şu şekildedir:
Kaygı bozukluklarının kadınlarda görülme oranı, erkeklerde görülme oranına göre çok daha fazladır. Özellikle orta yaş kaygı bozukluğunun en sık görüldüğü yaş aralığı olarak kabul edilir. Ayrıca gelir seviyesi daha düşük olan kişilerde kaygı bozukluğu görülme ihtimali daha yüksektir.
Çocukluk döneminde yaşanan mutsuzluklar, travmalar ve olumsuz durumlar arttıkça anksiyete riski de eş zamanlı olarak artış göstermeye devam eder. Bununla beraber aile içinde ya da akrabalarda anksiyete görülmesi riski artırır. Bu rahatsızlıkta genetik geçiş mümkündür.
Anksiyete riskini artıran faktörler şu şekildedir:
Kaygı bozuklukları, düzenli olarak tedavi edildiğinde azaltılabilen psikolojik bir rahatsızlıktır. Bu rahatsızlığın tedavisinde en fazla tercih edilen yöntemlerden birisi de psikoterapi uygulamasıdır. Bilişsel Davranışçı terapi (BDT) ve EMDR terapisi, psikoterapi uygulamalarına örnek olarak verilebilir. Alanında uzman olan bir psikoterapist ile görüşüldüğünde, kişiye en uygun olan terapi yöntemini kullanarak tedavi sürecini paylaşacaktır. BDT ile terapist, kişinin sahip olduğu tüm olumsuz duygu ve düşünceleri olumlu olanlarla değiştirmeyi hedefler. Ayrıca bu tedavi süreci, ev ödevleriyle birlikte desteklenmeye devam eder.
Terapi sürecinde, terapistle beraber danışana aşamalı olarak maruz bırakma uygulanabilir. Kişinin kaygı duygusunun sebebi eğer bir travmadan kaynaklı ortaya çıkmışsa, terapist EMDR terapisini tercih eder. Bu terapi yönteminde terapist, kişinin sahip olduğu anksiyetenin kaynağı ve tetikleyicilerini tespit eder ve kişinin geçmişte yaşadığı anıya karşı hissettiği negatif tüm düşünceleri duyarsız hale getirmeyi hedefler. Çocukluk yaşlarında gözlenen bu kaygı bozukluklarında, oyun terapisinde kullanılan yöntemler arasında yer alır. Ayrıca kaygı bozukluklarının tedavi sürecinde, psikiyatrist önerisiyle ilaç tedavisine de başlanabilir.
Kaygı bozukluğu belirtileri ortaya çıkmaya başladığında, en kısa süre içerisinde tedavi yöntemlerine başvurmak, bu sağlık sorunu daha fazla ilerlemeden önlem alınması açısından oldukça önemlidir. Bu durumun ortaya koyduğu belirtileri azaltmak ve rahatsızlığı yönetebilmek için birçok tedavi alternatifi söz konusudur. Ancak en yaygın olan iki tedavi ilaç ve psikoterapidir. Hangi tedavi yöntemine daha iyi yanıt verilebilecek olması ise deneme-yanılma yoluyla tespit edilebilir.
Teta Clinic bu anlamda sunduğu psikoterapi hizmetinde psikolojik danışmanlık ya da konuşma terapisi olarak bilinen psikoterapi, kaygı semptomlarını azaltmak için bir terapistle beraber bu süreci yönetmeyi içerir. Bu sayede duyguların, davranışları ne derece etkilediğini bizzat gözlemleyebilirsiniz. Teta Clinic bu anlamda üst düzey kalite standartlarında hizmet anlayışı ile her zaman fayda sağlamasına yönelik tedavi planlamaları yapan bir Clinic olarak karşınıza çıkar. Uzun yıllardan bu yana tecrübenin ışığı ile hastaların özelinde terapi ve tedavi organizasyonunu yapan Teta Clinic farkını yaşamak için hemen alanında uzman kadromuzla iletişim kurabilirsiniz.